Cumartesi, Mayıs 26, 2007

temsili demokrasi, seçimler, aklıma gelenler

j.j.rousseau, pek çokları tarafından "genel irade" kavramı eliyle totaliterliğin teorisini oluşturmakla suçlanmıştır. bu suçlamanın ne kadar doğru olduğu, ya da kendisinin bunu ne kadar hak ettiğini tartışmak niyetinde değilim. burada asıl dikkat çekmek istediğim, bu suçlamalarla yüzyüze kalan rousseau'nun teorisinin başka bir yönüne dikkat çekmek istiyorum. o da şu rousseau bireysel iradelere genel irade karşısında hiç şans tanımadığı halde, çok kesin ve net bir şekilde, temsili sisteme karşı çıkmıştır. hatta ona göre temsili sistem bireysel iradelerin genel iradeymişcesine açığa vurulmasının yolunu oluşturmakta ve böylece genel iradenin egemenliği söz konusuymuş gibi yapmanın aracıdır. bunları anlatmamın sebebi malum, önümüze bir kez daha jet hızıyla sunulmuş seçin bakalım seçin teranesinden kaynaklanıyor.

bir kez daha sandık başına gidiyoruz. ve yine önümüzde gerçekte seçilecek bir şey yok. ama önümüzdeki süreç boyunca yaşamın büyük bir kısmını işgal edecek, aslında hiç umursamayan ama umursuyormuş gibi yapanların soytarılıklarına, bol miktarda gürültü kirliliğine maruz kalacağız. bu yazının amacı asla kimseye oy vermeyin demek değil, yanlış anlaşılmasın, zira bu satırların yazarı da gider bişi bulur ona oy atar büyük olasılıkla.

benim asıl derdim, bu yalanla insan türünün daha ne kadar devam edeceği sorusu. günlerdir kafamda dönen bu. herkes farkında a ya da b partisi bir şeyi değiştirmekten çok uzak. cumhuriyeti kutsama mitingleri eliyle de zaten pek bir varlık gösterememiş sol da tamamen seçenek dışı bırakıldı. şu anda da uzun süredir yaptığı gibi, bir türlü müdahil olamadığı gündemin arkasından koşturuyor. e bu tabloda seçeneğin olmadığı bir seçimin anlamı nedir? daha ötesi varsayalım en istenir programa sahip parti (herkes içini doldursun benimkisi malum) seçildi. üstelik epey vekil soktu meclise. bu durmda da siyasal iktidara ve devlete endeksli siyaset anlayışına bir değişiklik yaratabilir mi? bana hiç de öyle gelmiyor. neyse böyle işte bu aralar da bunlar dönüyor kafada.

Pazar, Mayıs 20, 2007

internetin hayatımıza kattıkları ya da ders çalışmamak için daha ne yapabilirim?

15 yaşındayken, almanya'ya gitmiştik öğrenci değişim programına dahil olarak. (doli de vardı) gittiğimiz ilk gece ya da ikinci gece, biz hepimiz şaşkın ördek yavruları şeklinde ortalıkta dolanırken henüz, bizi konuk eden ev sahipleriyle didişmeye başlamadan önce, toplu halde bir konsere gitmiştik. ilginç bir deneyimdi, öncelikle bira ile kahvaltı yaptıklarını düşündüğümüz almanlar bira içiyoruz diye bize tepki göstererek şaşırtmışlardı bizi. neyse lafı uzatmadan, çıkan gruplardan biri de selig idi. hiç birimiz tanımıyorduk onları, ayrıca biranın memleketinde biraya tepki gösteren uyuzlara kıl olmuştuk, ama buna rağmen çok eğlenmiştik. hatta s. selig'in bir kasetini almıştı, sonra memelekete dönünce bana da çekmişti.

az önce duvara karşı filminin müziklerini dinlerken, filmin bitiş şarkısı (Zinoba Life is what you make it) nın you tube da videosunu ararken, şarkıyı söyleyen amcamın selig grubundan ayrılmış olduğunu öğrendim. bir de aradığım şarkını videosunun you tube da olmadığını. olsaydı yükleyecektim. napalım sağlık olsun. yaaa dünya zaten küçüktü, netle daha bir küçüldü değil mi mirim?

beni internetten takip ettiğini söyleyen birisiyle karşılaştım geçenlerde. merak ettim kardeşlerimi falan aradım. sonra yaşamın ve ölümün çok kolay olduğu zamanlarda vurulan amcam ile karşılaştım, bir lisenin bir tarihteki mezunları arasında. en küçük kardeş o amcamın adını taşır. o sitede, tüm mezunları lisenin kuruluşunun 150.yılına çağırıyorlardı. oraya gitmek nasıl olurdu acaba? saçma bir fikir farkındayım. ne denebilir ki, çocukuluk arkadaşınız gitti biz geldik yeğenleri olarak. burada ne aradığımıza dair bir fikrimiz yok üstelik, amcama dair tek hatırladığım her gelişinde bana aldığı pizza kraker.

neyse ben biraz ders çalışayım...

Çarşamba, Mayıs 02, 2007

fazla söze gerek yok...


"Düşüncemi belirteceğim: Fakat bu çok gereksiz ve yersiz bir çaba olacak; çünkü size söyleyeceğim her şey bunları kendilerine söylememize zaten gerek olmayan kişiler tarafından duyulacak yalnızca." J.J. Rousseau