hayat hep böyle olacak galiba. ne kadar açıklayıcı bir cümle oldu değil mi? ama aslında bir yandan da hakikaten oldu.
bugün 1997-2007 yılları arası gazeteleri tarama işini koymuştum önüme. tabi ki mümkün olamadı, 2000 yılı ekim ayına gelebildim ancak. tabi ki tek bir gazetede. oldukça tuhaf bir gezinti oldu. ilk yüzleşmem gereken "yakın tarih" diye adlandırılan şeyin benim için hakkaten iyice yakın olmaya başladığı gerçeği oldu. yani dün gibi hatırladığım mevzular haline gelmiş 10 yıl öncesi. yaşlılık alemetleri... neyse efendim sonra bu kadar acıya nasıl katlanmayı becerdiğimizi düşündüm insanlık olarak. ayrıca zerre kadar da akıllanmamışız. çok ilginç gündelik yazılarda hemen hemen hiç bir değişiklik yok. pek ala her birini döndürüp döndürüp, yani isimleri değiştirip, tarihleri de değiştirirek olduğu gibi basılsa bugünün haberi yazısı haline geliverirler. heralde bunu düşünen tek kişi değilimdir. kaldı ki bu söylenenler epey de ucuzladı, büyük olasılıkla. ama işte bugünkü gündemimiz de bu.
kendi kendimle çatışıyor olmaktan o kadar çok usandım ki. hakkikaten başka bir hikayenin parçası olmayı tercih ederdim. napalım payımıza düşen buymuş idare edeceğiz. bazen ama işte bunalıyorum, bu şekilde yakınmaya başlıyorum.. galiba böyle zamanlarda yazı yazmayı tercih ediyorum. en azından buraya.
hafta sonu kaleye gittim. birileri ile gitmeyi kuruyordum uzun zamandır ama bir türlü yanıma yoldaş bulamayınca, tek başıma gittim ben de. pirinç hanın içindeki bir zamanlar pek insanın gelmediği, anlamadığım şekilde kalabalıklaşmış yere gittim. neyse orayı severdim, çünkü sessizdi. tuhaf kalabalıktı ama yine de sessizdi. insanlar neredeyse fısıltı ile konuşuyordu. müzik de yoktu. tabi ki başlangıçta. hatta insanların sessiz havasını toplu halde sevmeye başladılar buranın havasını ve havayı bozmamaya çalışıyırlar diye düşündüm. oturdum okudum, etrafı inceledim, birazcık okuduklarımdan not almaya bile başladım. veeee beklenen an: 9 kişilik bir ekip, olabildiğince gürültülü bir şekilde daldılar mekana. önce burada niye müzik yok şeklinde koro halinde serzenişte bulundular. sonra bas bas bağırarak ukalalık ettiler.
neyse ben artık yazamayacağım. kendi yazdığımdan sıkıldım. bilahere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder