bu akşam eve gelirken evde sıcak yemeğin olduğu hayali ile geldim, gel gör ki annenin işi varmış, dün akşamdan da yemek kalmamış, dedim neyse kendime yumurta kırayım. sonra ama, yemek pişirmeyeli uzun zaman olduğu aklıma geldi. üşenme dedim kendime ve üşenmedim. uzun zamandır izmir köfte yapmıyordum, pilavı ile birlikte bir saatimi aldı, ama anladım ki özlemişim, şöyle keyifli yemek pişirmesini. zamanın sınırlayıcılığının içinde dışarıda yemek, kahvaltı ile geçiştirmek, uğraşmamak, üşenmek, dışarıya sipariş vermek eylemleri daha kolay geliyor. halbuki iyi ruh hali içinde yapılan yaratıcılığın zorlandığı güzel yemekler yapmak benim için bir zevktir. gerçi uzun süredir yaşama o düzeyde bağlı hissetmiyorum kendimi, ama bu sefer tam aksi etkinin de mümkün olabileceğini gördüm. şöyle ki yemek pişirmek bir şekilde benim kendimi daha bir iyi hissettirdi.
isabel allende'nin romanlarından birinde, galiba ruhlar eviydi, karakterin de adını hatırlamıyorum, neyse bir anneanne torununa kendini iyi hissettiğinde mutluyken yaptığın yemek daha güzel olur diye öğüt veriyordu. ya bu romandan çok etkilendiğim için ya da bu öğüdün hakikatı yansıtmasından bilmiyorum, bugüne kadar mutluyken muhteşem yemekler yapmışımdır. (az biraz mütevazilik o ne öyle) ama ilk defa tersinden de işe yaradı ilginç.
yaşamın her anında iyi hissedebilmenin koşulu olarak , yaşamsal ihtiyaçların mümkün olan en özenli şekilde tatmin edilmesini öne süreceğim. şimdi varsayalım ki ben bugün bir sandiviç hazırlayıp onu hızlıca tv karşısında tüketip odama kapansaydım, büyük olasılıkla yarın da havanın da desteği ile (sağolsun olabildiğince iç sıkıcı) yine güne mutsuz başlayacaktım. gel gör ki yapılan güzel bir yemek, hazırlanan güzel bir sofra, kardeşin babanın annenin gülen yüzleri, yemek sırasında iki espiri iyi hissettirdi kendimi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder