Cumartesi, Kasım 29, 2008

alıntı


bu gece aslı erdoğan:

"yaşlı ve çirkin bir mandarin, karşılığını parayla ödeyeceği zevk gecesi için olağanüstü güzel, ama taş kalpli bir fahişeye gitmiş. sabaha karşı, yaşlı adamın uykuya dalmasını fırsat bilen genç kadın, soyguncu dostlarını çağırmış. ne var ki mandarin, tilki uykusundan fırladığı gibi olanca gücüyle karşı koymaya, dövüşmeye başlamış. haydutlar hem kalabalık, hem de işinin ehliymiş. onu kolayca köşeye sıkıştırmışlar. ancak ne kadar vururlarsa vursunlar, bu zayıf, çirkin bedende yara açılmadığını, can alıcı darbelerin iz bırakmadığını görmüşler. bıçaklarını, kılıçlarını çekmişler, ama en keskin bıçak, en acımasız kılıç bile mandarine hiçbir şey yapamıyormuş. sonunda korkup kaçmışlar. dövüşü izleyen kadın, yaşlı adamın mucizevi gücünden etkilenmiş, bir kez daha, bu sefer aşk adına sevişmek istemiş. onu hayranlıkla, arzuyla, şefkatle okşamaya başlamış. gelgelelim güzel kadının her donuşunda mandarinin bedeninde yeni bir yara beliriyormuş, dövüşün, darbelerin, bıçakların, kılıçların açtığı yaralarmış bunlar. içten bir ilgi ve şefkat görene dek gizli kalmışlar. sonunda mandarin kanlar içinde kadının kollarında yığılmış, ölmüş."

“kaosun denklemi çok basit aslında. yaşam= ölüm. ölüm= ölüm. oysa hepimiz kendi denklemimizi kurmanın ve dünyayı ona eşdeğer kılmanın peşindeyiz. ne aymazlık! senin içindekini barındıracak derinlikte hiç bir şey yoktur gerçek dünyada; ama sen de yaşamın, ölümün ve bütün düşlerinle, gerçeğin korkunç sonsuzluğunda, oylumsuz bir noktadan daha büyük değilsin.”


Hiç yorum yok: