Cumartesi, Mayıs 17, 2008

hatırla sevgili üzerine izlenimler

geçenlerde doli ile yaptığımız bir sohbette, hatırla sevgili dizisinin popürlerliğinin çok da kötücül değerlendirilmemesi gerektiği konusunda uzlaşmıştık. benim yorumlarım tamamen diziyi izlemeden yapılmış yorumlardı. ama tabi, deniz gezmiş'in idam sözlerinin sansür edildiğini biliyordum, ya da dizi danışmanları ile ilgili olarak istifalar vs konusunda bilgi sahibiydim. bugün, iş yerimdeki böcekler sağolsun,ilaçlama vesilesiyle işten erken çıktık, evime erken gelince, uzun süredir yapamadığım işler için vakit bulma olanağım oldu, bu arada ilk kez diziyi izledim.

che'nin tişörtler aracılığıyla tanındığı bir kuşaktan geliyorum ben de. yazacaklarım, sözgelimi adorno'nun kemiklerini sızlatacak farkındayım. ama işte hiç bir hikayenin aynı şekilde anlatılamadığı çağın çocuklarına, birlikte bir şey yaparken bile yalnız olan, yalnız hissedenlere, her türden dayanışma duygusu, bu tv ekranında anadolu sigortanın sunduğu, asla dokunamaycağın, iki üç dakika sürecek bir duygusallığın ardından, bir sonraki programın reklamının aşağıdan belirdiği, tüm hissiyatın kesintisiz tüketime çağrı yapan reklamlarla kesildiği bir dizi tarafından 30 saniye için hissettirilmiş bir dayanışma duygusu bile olsa, manidar görünür.

evet, bu dizi ne geçmişin hesabının sorulmasını sağlar, ne de aslında gelecek için umuttur. ama en nihayetinde, "çarpık" da olsa bir şey gösterir. ve kurtlar vadisinin gösterdikleri ile arasında bir ayrımı görmek mümkündür. yani denmeye çalışılan, evet bu dizi denizleri, mahirleri, erdalları popülerleştirmiştir. tam da bu noktada, bu popülerlik, onları bir taraftan siluetler, kahramanlar, sanki hiç olmamış olamayacak kişiler haline getirirken, öte taraftan başka türlü varolmanın mümkün olduğunun da kanıtı haline getiriyor. bu fazla iyimser bir yorum belki de. ama şu var ki, birilerinin üzerinde timsah olan tişörtlerle dolanmasındansa "gerçekçi ol imkansızı iste" ile dolaşması daha manidar göründü.

ama tabi unutmuyorum: "yanlış hayat doğru yaşan(maz)mıyor"

Perşembe, Mayıs 15, 2008

%52



type="application/x-shockwave-flash"wmode="transparent" width="482" height="418">

Pazar, Mayıs 11, 2008

Perşembe, Mayıs 08, 2008

kısa açıklama

merak edenler için kısa açıklama

dün gece yazdığım metindeki tırnak içindeki italik alıntı kısmı, konser öncesi dağıtılması düşünülen beni pek güldüren bir metindendir. neyseki vazgeçildi. aslında haksız da sayılmazlar. ne de olsa dinleyicilerin büyük bir kısmı inti illimani müzik yapmaya başladığında doğmamıştı. ben dahil :)

Çarşamba, Mayıs 07, 2008

El pueblo unido jamàs serà vencido!


ne güzeldi!

"Şili’li grup Inti-Illimani’nin adı, Quechua dilinden gelir: "Inti", aynı zamanda ataları saydıkları yaratıcı tanrı Viracocha'nın oğlu İnka Güneş Tanrısı, "Illimani" de bir kuş olan kondor ve La Paz, Bolivya dolaylarında Illimani Dağı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla kelimelerin birleşmesi "Illimani Dağı'nın güneşi" veya "Güneşin kondorları" demektir.

1967 yılının Mayıs ayında eski Santiago Teknik Üniversitesinde okuyan gençlerce kurulmuştur. 1973 yılında Avrupa'da konser turnesindelerken, ülkelerinde diktatör Pinochet'nin Salvador Allende'ye yönelik darbesi gerçekleşmiş ve grup 14 yıl boyunca ülkelerine geri dönememiştir. Bu yıllar boyunca gruba İtalya ev sahipliği yapmıştır. 1988`de yasakları kalktıktan kısa süre sonra Şili'yi dönmüş ve konserler vermeye başlamışlardır. Şili kültürünün temsilcileri olarak görülürler. 2002 yılı tarihli Viva Italia albümü, kendilerine kucak açan ülkeye bir teşekkür mahiyetindedir."

Cuma, Mayıs 02, 2008

VALİ İSTİFA

Hrant’ın katline göz yuman demokrasi ve emek düşmanı yasakçı

VALİ İSTİFA!

Biz aşağıda imzası olanlar,

1 Mayıs’ı, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bütün İstanbul halkı için işkenceye dönüştüren Vali Muammer Güler’in istifa etmesini talep ediyoruz.

Hrant Dink kardeşimize düzenlenen suikastı önceden bilen İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah hakkında soruşturma açılmasına bile izin vermeyen Vali Güler, “provokasyon olacak” gerekçesiyle Taksim Meydanı’nı emekçilere kapatıyor.

“Kamu düzeni bozulacak” diye İstanbul’da adı koyulmamış sıkıyönetim ilan edip metroyu kapatıyor, vapur seferlerini iptal ediyor, okulları kapatıyor, çocuk-yaşlı, bebek-hamile demeden yüzlerce gaz bombası attırıyor. Taksim’e emekçileri sokmamak için, binlerce polisle Taksim Meydanı’nı ve oraya çıkan bütün yolları silahlı-bombalı-coplu polislerle işgal ettiriyor.

Taksim’de ısrar eden emekçiler, çatışma değil daha çok demokrasi istiyorlar.

Biliyoruz ki 12 Eylül Darbesi’nin yolunu döşeyen Maraş, Çorum, Bahçelievler, Balgat katliamlarının başlangıç noktası olan 1 Mayıs 1977 katliamının arkasındaki derin güçler ile Hrant Dink’in ve son olarak Adapazarı’nda yaşanan türdeki linç girişimlerinin arkasında hep aynı karanlık-derin güçler-çeteler var. Ve bu güçler açığa çıkarılmadan, bunlardan hesap sorulmadan bu ülkede demokrasinin önü açılmayacak, darbe tehditlerinin arkası kesilmeyecektir.

Taksim ısrarı, demokrasi ve temiz toplum ısrarımızın bir ifadesidir.

Kendisi de benzer güçlerin saldırısı altında kapatılma davasına maruz kalan AKP hükümeti ise Vali Güler’in yasakçı zihniyetine destek vererek demokrasiyi değil yasakları, baskıları ve darbecileri güçlendiriyor. Çetelere karşı sonuç alacak mücadele AKP’ye bırakılamayacak kadar önemlidir. Sosyal Güvenlik Yasası’na karşı omuz omuza veren emek güçlerinin Taksim talebi ile devam eden birlikteliği Vali Güler’in istifa etmesi için güçlendirilmelidir.

Demokrasi, temiz toplum, özgürlük, adalet, eşitlik, barış mücadelelerini ancak emek cephesi olarak kazanabiliriz.

http://www.valiistifa.net/

yaşasın bir mayıs!















Tüm mümkünlerin kıyısında, toprağımızın, havamızın, suyumuzun, kısaca yaşamımızın kâr döngüsünün sürdürülebilirliğine rehin bırakıldığı bir çağda yaşıyoruz.Var olan her şeyin, açlığın, yoksulluğun, susuzluğun, gıda krizinin dahi alınıp satılabilir hale getirildiği, alternatif yaşam şekillerinin bankalarca, çok uluslu şirketlerce gasp edilmeye çalışıldığı çağda, tarihin sahiplerinden, emekten ve doğadan ilham alarak haykırıyoruz: Yaşam Bizimdir!

Huzurunu ve toplumsal barışını yitirmiş, gelecek hakkında umutlarını tüketmiş halkların, kendi dışındaki diğerlerini düşman olarak görmeye kodlandığı bir süreçten geçiriliyoruz. Tüm dünyada aralıksız süren savaşlarla, insanlığın değerlerini ayaklar altına alanlara karşı, barış için haykırıyoruz: Yaşam Bizimdir!

Biyoteknoloji uygulamaları sonucunda tohumu denetim altına alan şirketler, binlerce yıllık evrim sürecini de denetimleri altına alıyorlar. Toplumların ve doğanın artık ve atık haline gelmesi pahasına geliştirilen politikalarla, dünya üzerinde binlerce insanı topraksız, ekmeksiz, mülksüz bırakanlara karşı haykırıyoruz: Yaşam Bizimdir!

Kâr döngüsünün enerji ihtiyacından dem vurularak, nükleer santrallerle, yaşamlarımıza göz diken nükleer uygarlığa karşı haykırıyoruz: Yaşam Bizimdir!

Doğamıza, yaşamlarımıza, umutsuzluk handikabında tutulmaya çalışılan varlığımıza sahip çıkıyoruz ve haykırıyoruz: Yaşam Bizimdir!

Açlığın, yoksulluğun, umutsuzluğun, kıyımın ve ölümün çağında, umudumuzu çoğaltmak, gelecek kuşaklara umut olmak için alanlara çıkıyoruz.

http://www.ekolojistler.org/