Pazar, Nisan 12, 2009

bahar, umut, güneş vs...

bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan
yeni bir başlangıç vardır

parmağını sürsen dünyaya, rengini anlarsın
gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın
onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
her başlangıçta yeni bir anlam vardır.

nedensiz bir çocuk ağlaması bile
çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır
E. C.

Baharın ilk günleri, tüm insanlığı birleştiren bir tınıya sahiptir. Zulme, kötülüğe zorbalığa karşı, kendisine yapılan onlarca davete rağmen bir türlü birleşmeyen insanlık, baharda en kötü olasılıkla gülümseme ortak paydasında birleşir. Her yaştan, her sınıftan, her ruh halinden insan gülümsemeden edemez. Bir zamanlar izlediğim, hayal meyal hatırladığım bir filmde, baharın küçük gülümsemelerine kanın katliamın zulmün ket vuramadığı hoş bir sahne vardı. Cem yayınevinin çocuk kitapları serisi henüz doğmadan satın alınan kuşağın hatırlayacağı aklımda yarım yamalak kalmış bir de şiir var aklımda, baharı yoksul çocukların neden o kadar çok sevdikleri üzerine.

Baharın bu etkisi, şimdilerde yerine yeni bir bar açılmış olan mekana ismini vermişti. Paris Baharı 1968, Prag Baharı 1968, fotoğraflarının yanında Çingeneler her mevsim bahar arz-ı endam eylemişti. O fotoğrafları çok severdim, ama en çok çingeneleri.

Madalyonun öte yüzü, operasyon demektir bahar ayları, kışın kapatıcılığı ortadan kalkıp, güneşe yüzünü gösterdiğinde, silahlar yeniden konuşmaya başlarlar. Yeniden haber bültenlerinde, onlarca yaşamın sonu “rakam” olarak yer bulur. Sadece rakam olmak, ne acımasızlık, hakikaten olası en kötü yaşam şeklinde yaşıyoruz.

Böyle güneşli, bir sabaha uyanınca insan, bütün katı gerçekliğine rağmen yaşamın, tozlu kitaplardan yıllardır okumadığı şiirleri ararken buluyor kendini. Sonra Bloch amcamız ister istemez akla düştü, yazdığı cilt cilt Umut ilkesi ile. Gündüz düşleri… Umut üzerine cilt cilt kitaplar yazmış, bir yolunu bulup, umudunu yitirmiş gariban insan türüne uzaktan bakınca acımamak ne mümkün. Madem bu türün müstesna bir üyesi ile başladık, müstesna başka bir üyesiyle bitirelim:


sen beni sevdikçe ey yar derdim artar daima
çünkü beni sevsen de
güvenmezsin bana bilirim
ama artan her şeyle birlikte yanlışlık da artar
mesela her su gözyaşı olur
her dönem bir hazin geçiş
suya boşversem yanılsama
aya baksam bir bulut
sevgisizlikle birlikte yanlışlığın hükmü başlar

bir düşün kaç kişiyiz bildirlerde
şimdilik kaç paralığız hele akşam olunca
bunca sütsüzün kahrını çektik düşün ki
gene de soluğumuz
bir orman yangını sayılır oralarda buralarda
ezildik gerçi ama horlanmadık bunu hattırlarsın
mutlaka hatırlarsın bunu
tut ki enver bırakır tehdidini
ethem başlar

çünkü beni sevsen de bana güvenmezsin iyi bilirim
apoletim sırmasız hatta hiç yok
su içsem ağzımın kenarından dökerim
neyi hatırlatır benim sana uzak bir bakışım
bilirim
aslında mutsuz yaşayıp gidiyoruz
ölüme direnerek şimdilik
şimdilik alımlı başka mutluluklara özenerek
aşkımız ve mutfak rafları ve uçaklar üstüne korkumuz
bir yudum gelecek ve mutlu saatler üstüne korkumuz
ama birlikte biliyoruz:eğilecek bugünkü başlar.

sev beni, alış bana
kimse ürkütemez bağlandığımız güzelliğin utkusunu
sev beni, bir dağ gölgesi kadar sev
şimdilik bırak musluğun sızmasını damın akmasını
bir tırnak gibi büyü domuz bir tırnak gibi
zorlayarak her bir yanı
çünkü biraz sonra umut başlar her günkü, başlar

aslında bir alıştırmadır umut
öbürlerinin azıcık nefes diye bağışladığı
-baharı beklemeye benzer-
hain ve olmayanadır çünkü
umutsuzluğu taşır yanında
oysa nasıl olsa gelecektir bahar denen tarih
önüne durulmaz mantığıyla doğanın
yeşilden olma birim
sudan gelen itmeyle

umut yoktur
kimse yoktur umut etmemeyi önleyecek
çünkü umut kaçınılmaz gelecektir
bütün gümbürtüsüyle
umut kaçınılmaz gerçektir çünkü
biri asya'da biterken sözgelişi, şili'de öbürkü başlar.
T. U.

1 yorum:

E.A.Şeran dedi ki...

derin uzun bir iç çekme ile biter yazı....

ah bu bahaaaarrr ahhh.....