Cuma, Şubat 02, 2007

ben işim ve memleket halleri

memleketin dehşet saçan gündemi, bugüne kadar yazı yapma yerine alıntı yapma yoluna itti beni. aluminyum folyo'nun güzel özetleyen ifadesiyle yaşama dair umudumuzu öldürdüler. bir yandan cenazeye yüzbinlerin katılması biraz da olsa insandaki umutsuzluk havasını dağıtırken, öte yandan yapılan bir sürü abuklama (şu an ki kullanımı için açıklama sözcüğünden daha açıklayıcıdır ) bazı gazetelerin manşetleri, en son arabalı vapur kaçırma olayı yüzbinlerin varlığının yarattığı olumlu havayı dengeleme noktasına getirdi. (bu arabalı vapurun kaçırılması biraz tuhaf, yani komplo teorisyeni olmasam da hatta kendilerinden pek hoşlanmasam da bu kaçırma meselesinin içinde bir bit yeniği olduğunu düşünmekteyim. ben canlı yayından izledim. tv muhabiri kaçıranın "HEPİMİZ ERMENİYİZ" sloganına bozulduğunu, bu amaçla silahla vapuru kaçırdığını, vapurdaki arabalardan birinde c4 patlayıcıları da yerleştirdiğini iddia ettiğini, yolcuların vapurdan indirildiği ve talebinin de basın mensupları ile bir görüşme olduğunu hiç durmadan tekrar ederek aktarıyordu. hemen ardından basın mensuplarının görüşme için vapura gidecekleri söylendi ve birdenbire eylemci teslim oldu. sonra da sanki hiç böyle bir şey yaşanmamış gibi, ne bir haber göründü ne de bir değerlendirme. ) tüm bunlar artı yoğun iş temposu ve işin doğası gereği memleketteki toplumsal muhalefetin ne kadar berbat bir durumda olduğunu görmek vs... iyice içimi sıkmıştı. o kadar ki iş yerimden istifa etsem mi düşüncesi oldukça sık aklıma geldi. tabi ki etmeyeceğim. ama geliyor sık sık bu düşünceler.

iş nedeniyle ankara dışına çıktım bu hafta. memleket hallerinin umut vaat eden kısmını tanımama vesile oldu bu gezi. eşme'de bir köyü inay köyünü ziyaret ettim. o ne güzellikti, oradaki insanların samimiyetini anlatabilmemin gerçek bir yolu var mı bilmiyorum, belki de hiç bu işe girişmeyip yolu geçenin oraya mutlaka uğraması gerektiğini söylemeliyim. ama yok her koşulda biraz anlatmam lazım. eşme'ye kurulan madene karşı bir araya gelmiş, 7'den yetmişe kadın erkek ayırmadan olabilecek her türlü yöntemle, (misal ankara'daki eylemde kefenlerle yere yatmışlardı bu yaz) ve bir saat içinde bir araya gelme ve eylem yapma yeteneğine sahip bir köyden bahsediyorum. köy kahvesinde girdiğimizde oyun oynayanların anaında oyunlarını bırakıp, türlü sorularla bizi terletmekten çekinmeyecek bir köy. (bir anektod: köylülerden biri sanki siz ankara'da yeterince birlik için de hareket edemiyorsunuz. bu sorun nasıl çözülür sorusunu sorduklarında dedim ki ankara'ya yerleşmek istemez misiniz? aslında diyemedim bunu, buranın yaşanabilirliğinden şüphe ettiğimden ama demeyi istedim.) öyle bir coşku vardı ki oraya giden ekipte, ama gel gör ki dönüş yolunda yaklaştıkça yaşam dediğimiz şeyi sürdürdüğümüz yere, iç sıkıntısı kendini göstermeye başladı.

ve memleket hallerinin iç karartıcı başka bir yönü. s. geldi diyarbakır'dan dün akşam görüşebildik. kendisi öğretmenlik yapar. anlatıkları o kadar çıkışsızdı ki hemen marx amcamızın "bir insan bir meseleyi sorun olarak tanımlayabiliyorsa onun çözüm olanakları da açığa çıkmıştır" sözünü söyleyip kendimi avutmak ya da en azından bu sözün bir şekilde gerçekliği yansıttığına inanmak istedim hatta hep birlikte istedik. uyuşturucunun 11 yaşındaki öğrencileri için nasıl olağan bir şey haline geldiğini, hatta okullarda kullanmayana nadir rastlandığını, öğrencilerinin % 80'nin derse göz altları mor kırmızı gözlerle geldiklerini, okulun önünde bir paket sigara fiyatına uyuşturucu bulmnın mümkün olduğunu, çocukların geleceğe ilişkin hiç bir iyicil duygularının olmadığını, şiddetin yaygınlaştığını, bir arkadaşına kendi apartmanında tecavüz etme girişiminde bulunulduğunu, ve daha bir sürü ürkütücü örneği anlattı. diyarbakır'da hali hazırda faaliyet gösteren onlarca derneğin para kazanma dışında bir amaçları olmadığını, olanların ise faaliyetlerinin oldukça sınırlandırıldığını anlattı.

bilmiyorum, bugüne kadar sadece kendi kişisel hikayemi anlatmak için kullandığım bu blogun içeriği değişti farkındayım, rahatsız olanlar varsa kusuruma bakmasınlar, bu galiba bir süre böyle devam edecek, zaten gündeliğime dair not tutacak pek bir şey kalmadı hayatımda.

1 yorum:

gadjo dedi ki...

sağ taraftaki link için çok teşekkür ederim. ben daha bloguma bir link listesi eklemeyi beceremedim!
bu arada, memleketin malum hallerine rağmen, ustanın dediği gibi, 'enseyi karatmamak' muhim olan. inaylılara güven bağlamak, en azından...