Çarşamba, Eylül 27, 2006

bol süprizli güzel bir gün

evet bugün büyük gündü, aylardır süren iç sıkıntısının sonucunun alınacağı gündü, alındı ama ben en başından başlayıp anlatıp, tadını çıkarmak istemekteyim.

sabah geceki huzursuz uykunun uyuyamama uyuduğunda da kabus görme hallerinin doğal sonucu olarak erkenden uyandım. evin içinde kahveydi sigaraydı derken vakit öldürüp gevşemek için müzik dinlerken, defalarca çıkarılmış tez özetinin yetersiz olduğuna karar verip saat 10 civarında yeni bir tane daha tez özeti çıkarmaya başladım. haklısınız abartmışım ama o ruh halinden anlaşılmıyor ki o anda elimdeki özetler o kadar saçma geldi ki. neyse efenim saat 11.15 civarında özet işi tamamlanmıştı. anlaşılan o ki özet çıkarma konusunda iyi bir deneyimim varmış. hazırlandım. bu arada hazırlanırken günün ilk güzel süprizi stumbledan geldi, stumble tuşuna bastım ve karşıma yürüyen şato filminin sitesi çıktı, üstelik film müziği kesintisiz olarak çalıyordu, evden çıkana kadar pcyi kapatmadım onu dinledim ve dedim ki o kadar kötü bir gün olmayabilir belki bugün. ikinci güzel süpriz ise ö.'den geldi. aradı, ben de geleceğim jürine arabayla alacağım seni dedi. üçüncüsü a. aradı s. hoca beni de alacak ben de geliyorum jürine dedi. ben böyle bir duygusallık bir gözlerim dolu dolu, evden çıkacakken ç. mesaj çekti, gelemiyeceğim hastayım ama yanındayım diye. evden çıktım, apartmanın girişinde postacı ile karşılaştım. hiç alışkanlığım olmadığı halde laia mysteria'a bişi var mı dedim ve evet vardı hem de kocaman bir zarf bir baktım günün beşinci süprizi. kardeş taaa uzaklardan ablasına doğum günü hediyesi yapmış erken göndermiş, ablanın en çok ihtiyacı olan günde eline ulaşmış: meleyen tatlı bir kuzu. bir de kart yazmış ki zaten dolu olan gözlerden düşüverdi damlalar.

ö. geldi, beni rahatlatmak için nasıl tatlı tatlı sohbet ediyordu, normalde olsa panik yapacağı halde yönü değişen yollara rağmen beni okula yetiştirdi. tez danışmanımın yanına gittim, a. hoca oradaydı, s. hoca yoldaydı, beklemeye başladım, c. geldi ben rahatlayım diye çırpındı, a. geldi bana çokomel almış, ö. zaten yanımdaydı, neyse uzatmadan jüri başladı. ben sunuşuma başladım, sonra a. hoca eleştirilerini dile getirdi ki, söyledikleri o kadar anlamlıydı ki, tezi geçmeseydim de bugün çok güzel bir gün olarak tarihe geçecekti benim için. bana dedi ki, seni hiç tanımasaydım, bu tez iyi olmuş der geçerdim ama seni biliyorum, senin hayatla bir derdin var, ayrıca da güzel bir ruhun var, niye kendini katmaktan imtina ettin bu teze, niye sen yoksun, niye bu kadar kuru bir metin yazdın? ben ne senin hayatla olan derdini ne de ruhunu görebildim tezde, anlaşılan o ki, çok sıkmışsın kendini. ardından tez danışmanım bu tez danışmansız yazılmıştır, laia bunu tek başına yazdı dedi. s. hoca tek başına böyle bir konuda betimleyici bir tez yazmak da takdire şayan dedi. tabi ben bu arada öyle bir mutlulukla karışmış kendinle gurur duyma haline girdim ki anlatamam.

bugünün en güzel kısmı sanırım, bunca yıllık yaşamla kurduğum ilişkinin birileri tarafından izlendiğini, hatta takdir edildiğini ve umudun da tam da bundan kaynaklandığını bana göstermesi oldu. galiba dünyayı değiştirme konusunda daha önce bahsettiğim hocamın söylediği doğruymuş, çünkü a. hoca beni 3 yıldır hiç görmüyor, hatta tez jürisine dahil olmaktan da hiç hoşnut olmadığını bana açıkça söyledi, ama bir şekilde takip etmiş, ya da zaten eskiden yapıp ettiklerim onun üzerinde böylesi bir izlenim bırakmış. bu nasıl bir duygu ya dilin sınırlayıcılığı bir kez daha açığa çıkıyor, sözcükler yetmiyor. güzel bir gündü, hem de hiç beklemediğim kadar güzeldi.

son olarak sanırım bahtsız bedevi sıfatını kendim için kullanmaktan vazgeçmem gerekiyor, zaten dün de yazdıklarımı okuyunca bahtsız bedevinin uymadığını düşünmüştüm. şimdilik bu kadar...

Hiç yorum yok: