Pazartesi, Eylül 18, 2006

dolicim beni deşifre etmiş, bir de kızma demiş, kızar mıyım hiç, ama keşke etmeseymiş;)

neyse efenim hala tez jürisini bir araya getirme işini beceremedim, ve her beceremeyiş benim tatilimden yemekte. yani bir gitsek iyi olurdu, bu işi niye istediğimi falan hatırlardım, şimdi o kadar umursamıyorum ki jüri tezi reddetse bile olurmuş gibi geliyor, hatta belki öylesi daha iyi olur ben de sıkışınca başka bir istihdam olnağı düşünürüm. yalan ya bu da yalan, git kızım tatile artık git bir kafanı suya sok, bir deniz falan gör, biraz yaşama enerjisi topla, bırakma kendini.

bugünün iç sıkıntılarına neden olabilecek bir başka haber de kardeşten geldi, evini dayamış döşemiş yerleşmiş, her yer çok güzel olmuş, önce çok sevindim, nihayet kalacak yer sıkıntısını çözdü diye. ardından benim klacak yer sıkıntım aklıma gelince, ve hiç bir zaman çözülemeyecek gibi duran kalacak yer sıkıntım, kendime ait bir alan sıkıntısı, kıskançlık duygusu kendini gösterdi. evet kıskandım hem de 28 yaşında deli gibi kıskandım onu. en azından 1 sene kendi evinde yaşamanın tadına varacak benim bi tanem. benim ise kimbilir ne zaman??? ciddi ciddi çaresizlik duygusu içindeyim.

ama sonra benim bu tez depresyonunun tezle doğrudan alakalı olmadığını düşünürken, askerden yeni dönmüş bir arkadaşımla karşılaştım. ve kendimi dünyanın en şımarık insanı gibi hissettim, aylardır döktüğüm gözyaşları tüm kendime acımalarım, mutsuzluğum onun anlattıklarının yanında o kadar manasız kaldılar ki. evet biliyorum insan sadece kendi yaşadıklarını bilir, ve herhangi birinin yaşadığı bir diğerinin yaşadığı ile karşılaştırılamaz. ama yine de benim bütün bu zırlamalarım sırasında hiç kimse beni önce hakkını helal et deyip, sonra da tek başıma zifiri karanlıkta nöbete dikmedi, ya da biri bana aileme küfrettiğinde emredersiniz cavabını vermek zorunda kalmadım. militarizme karşı yapılabilecek ne var diye düşündüm, yani gerçekten etki yaratacak, başka sevdiklerimin gitmesini kesin bir şekilde engelleyecek bulamadım aklıma bir şey gelmedi.

bir hocam düşünerek dünyayı değiştiremezsiniz, çünkü akıl da bu dünyanın içinden gelişir beslenir demişti. dünyayı değiştirmenin yolu eylemdir demişti. şık bir tespit midir? yoksa hakikatin kendisi midir? ben ikinciyi tercih etmek durumundayım sanırım, en azından bir şekilde devam etmek için.

Hiç yorum yok: